PSİKOLOK GÖZÜYLE


KAR Konferansı | ‘Özdeki Güç’ | PSİKOLOG GÖZÜYLE |


Ses Lütfen …
İnsanların, düşünce ve duygularını saldırgan olmadan ya da zaman zaman pasif agresif dediğimiz, laf sokma iğneleme biçiminde olmaksızın birbirine ifade edebilmeleri çok önemli bir davranış biçimidir. Buna Güvenli Davranış biçimi denebilir. Biz psikologlar buna Atılganca davranış da demekteyiz. Ancak biz biat kültürü çocukları olduğumuz için genellikle sesimizi çıkarmadan ya da çıkarıyorsak bunu saldırganca yapmayı öğrenmişizdir. İnsanların Atılganca davranışları bile toplumumuzda saldırganca algılanır. Sıra beklerken önümüze geçene ya ses çıkarmayız ya da küfür ederiz. Nazik bir şekilde, sıranın doğru yerini göstermeyi çok azımız gerçekleştirebilir. İşte bunun gibi bir çok örnekte olduğu gibi ya ses çıkarmayı bilmeyiz ya da yanlış şekilde çıkarırız.

Bu durumun insanlar üzerindeki etkisi kısaca kızgınlık duygusu etrafında dönen ya kendini yıkıcı davranışa; kendini aşağılama, beğenmeme ve en nihayetinde öz güven kaybıdır. Ya da devamlı başkalarına kızarak yaşadığımızda da sonunda ilişkilerimiz bozulup zedelendiğinden yalnızlık ve mutsuzluktur. Bu nedenle uygun dille kendini ifade edebilme gerçekten çok önemli bir beceridir. Ve bu bir iletişim becerisi değil daha çok kişilik becerisidir. Şimdi bir düşünün. Ses çıkaramadığınız kişi ve konuları düşünüp kendinize bir iyilik yapıp, olaylar çok geçmişte kalmış da olsa o konuları konuşun. İnsanın içinden atamadığı, içinde yer eden konular, toksin madde gibidir sonunda zehirler. Ya ruhsal olarak ya bedensel olarak. Uygun bir dille hayır deyin, derdinizi anlatın ya da memnun olmadığınız şeylerden “aman tatsızlık çıkmasın” diye kaçmayın. Yoksa sizin yaşamınız tatsızlaşır. Benden söylemesi.
Sevgiyle ve Sesli kalın
Psk.Nilhan Eser


Özden haberler…
İnsanın kendi olması, özünü keşfetmesi… Özdeki güç….Bir psikoloğun en zor cevap verebileceği soru öz ile ilgili sorulardır. Çünkü insanı oluşturan o kadar çok etken var ki. Genetik yolla gelen fiziksel özellikleri ya da düşünmesinin çekirdeği olan sağ ya da sol yarı-lobu kullanması. Cinsiyeti, zeka çeşitleri, doğduktan sonra nasıl bir aileye doğduğu, ailenin yetiştirme biçimi, 5000 farklı kişilik özelliğinin kaçının olduğu ve diziliş biçimi, aldığı eğitim, çevresi, ülkesi, deneyimleri, bunlardan çıkardığı sonuçlarla edindiği inanç ve değerleri. Hatta bulunduğu coğrafi bölge bile insanın kişiliğini etkileyen etmenler. Ve bunların içinde öz denilen nedir bir psikolog olarak ben bilemem.
Ben yaşamda cesareti bilirim… Mandela’nın dediği gibi, “Cesaret, korkmamak değil, korkmana rağmen yapmaktır.” Cesaretle yeni şeyler deneyen insanların ruhsal zenginleşmesini ve kendini daha iyi tanımasını, kendi potansiyellerini daha iyi ortaya çıkartmalarını bilirim.
Ben yaratıcılığı ve çok çalışmayı bilirim… Yaratıcı düşüncelerle yeni yollar deneyerek kendindeki gizli güçleri ortaya çıkarmayı bilirim. Mesela 45 yaşında şarkıcı olan Marianne Faithful gibi… Puşkin’in her gün düzenli 30 sayfa yazı yazarak dilini geliştirdiği gibi… hücrenin genetik yazılımını değiştirmeyi gerçekleştiren iki Türk genetik mühendisi gibi…
Bir de bize aktarılmış binlerce yıllık bazı doğru ve erdemli düşünceleri bilirim… erdemsiz düşüncenin ve eylemlerin yıkıcılığını tarihte okuyarak ve yaşayarak gördüğüm için.
Yani öz, cesaretle yaratıcılıkla çalışmakla ve erdemle harmanlanmış, açığa çıkan potansiyallerimizdir belki de…
Sevgiyle ve Cesaretle kalın…
Psk.Nilhan Eser

MASALLAR
BİRİ ÇIKIP, ÇOCUKLARINIZA YILLARDAN BERİ VERDİĞİNİZ VİTAMİNLERLE ASLINDA ONLARI ZEHİRLEDİĞİNİZİ SÖYLERSE, NE YAPARDINIZ?


Hepimiz biliriz; çocuklar masalları severler. Bizden de kendilerine masal anlatalım, masal okuyalım, masal kitabı alalım isterler. Biz de onlara anlatır, okur ve alırız tabi. Fakat hangi masalları?
Masallarda olsun, romanlarda olsun; ben hep verilen mesaja bakarım. Şu masalla ve şu romanla çocuğuna verilmekte olan mesaj nedir diye… Acaba bu mesaj çocuğa nasıl veriliyor? Çocuk bu mesajı nasıl algılıyor? Ondan nasıl etkileniyor?

KÜLKEDİSİ YA DA SİNDRELLA: Özellikle kız çocukları, ne çok severler bu masalı! Nasıl sevmesinler ki? Ne bir çaba göstermeleri gerek, ne bir emek? Ne bir zeka pırıltısı, ne bir yetenek… Bir peri çıkıp gelecek; oları güzel giysiler, takılarla süsleyip bezeyecek. Beyaz atların çektiği bir araba ve uşaklarla saraya gönderecek. Onlar da hiç zahmet çekmeden genç bir prensin gözünü kamaştırıp onunla evlenecek. Ömürlerinin sonuna değin mutlu bir yaşam sürecek.

Oranını bilemem; ama kız çocuklarımızda görülen süslenme, güzel görünme hatta narsisizm kaygısının temelinde bu masalın mutlaka önemli bir payı olmalı. Tabi ulaşılması gereken bir hedefe varma yolunda çaba harcamak yerine, hep başkalarının yardımını bekleme hastalığı da bence bu masalın başka bir olumsuz tarafı.

PAMUK PRENSES kötü kalpli kraliçeyle mücadele eder mi? Hayır! Hep pasif, hep edilgen durumdadır. Zaten sonunda kraliçe tarafından zehirlenir. Kristal bir tabuta konulup bekletilir. İyi ki BEYEZ ATLI PRENS gelir de onu kurtarıp hayata döndürür. Şimdi soruyorum size: Kızlarımızın yaşama dönmeleri ve mutlu olmaları için illaki beyaz atlı bir prensin gelmesi mi gerek? Bu onları tembelliğe, eylemsizliğe, başarma gücü eksikliğine sürüklemez mi?

UYUYAN GÜZEL’de bir başka tembellik, ya da BEYAZ ATLI PRENS öyküsü!


Bu tür sakıncalı masallar biter mi? Bitmez! Sırada SİHİRLİ BALE AYAKKABILARI var, ürkütücü mü ürkütücü… FARELİ KÖYÜN KAVALCISI var çocukların uykularını kaçıran…

MESAJ : Çevreniz düşmanlarla dolu; tehlikedesiniz. Üstelik size kötülük etmek isteyen kişiler çok yakınınızdalar. Anneniz ölebilir. Babanızın evleneceği kadın potansiyel bir tehlikedir. Onun babanızı etkilemesi de olasıdır. Bu durumda, yandınız demektir. Ya kardeşleriniz… Onlara da sakın ola güvenmeyin, arkanızı dönmeyin. Her an arkanızdan kuyunuzu kazabilir, başınıza olmadık işler açabilirler (Hz. Yusuf ve kardeşleri). Bu tamamen dışarıdan biri de olabilir.

Altın Elma Ağacı, Oduncunun Çocukları, Kül Kedisi, Pamuk Prenses, Fareli Köyün Kavalcısı masalları bu grup içinde yer alır. Bu masallarda: öz kardeşleri, analıkları, analıklarının etkilediği babaları tarafından öldürülmek istenen masal kahramanları çıkar karşımıza.

MESAJ : Yaşadığınız sorunların üstesinden gelmek, karşılaştığınız sorunları aşmak istiyorsanız; kendinize ya beyaz atlı bir prens bulmalı, ya da peri – cin – dev gibi olağan üstü güçlerin yardımına sığınmalısınız. Çünkü siz kendi başınıza hiçbir şey başaramazsınız. (Güven yitimi telkini…)

Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, Pamuk Prenses gibi masallarda özellikle kız çocukları, çaresizlik içinde pasif bir bekleyişin içine itilir. Tüm gelecekleri, hatta yaşamaları adeta bir başkasının çabasına ve becerisine terk edilmiştir. Bu masallarda kahramanlar, yaşamları ve gelecekleri için hiçbir şey yapmazlar. Tek silâhlar şansları, ya da varsa güzellikleridir.
Şimdi bir soru sormak istiyorum: Sihir nedir diye. Yanıt: Kolaya kaçmak, emeksiz, çabasız, zahmetsiz sonuç almak değil midir? Biz çocuklarımızı bunlara değil; emeğe, çabaya, gayrete, aklarını kullanmaya, sabırla, inatla çalışmaya, yetenek ve becerilerini artırmaya, tatlı dilli, anlayışlı, arkadaş canlısı, yardımsever olmaya yönlendirmeliyiz. Budur bizim beklentimiz.

MASALLAR, ROMANLAR; ÇOCUKLARI NEDEN BU KADAR DERİNDEN ETKİLER?

İnsan kişiliğin çatısı, yaşamının ilk beş - altı yılında çatılır. Çocuk bu dönemde öyle belirgin bir yapı kazanır ki, bu özellikler onu tüm yaşamı boyunca etkiler. Başarısının veya başarısızlığının, mutluluğunun ya da mutsuzluğunun, uyumunun ya da uyumsuzluğunun nedeni olur.

Yapılan tüm bilimsel araştırmalar; kalıtımsal kazanımlardan sonra çocukta kişiliği yapılandıran ve geliştiren en önemli etkenin, çocuğun bu ilk beş - altı yılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu yıllar masal ve oyun çağıdır. Çocuk, içinde bulunduğu bu masal ve oyun çağı içinde, gerçeğe düşsel düzeyde kolayca egemen olur. Masal kahramanlarıyla özdeşleşerek gerçekte yapmasına olanak bulunmayan zorlu görevleri kolayca başarır. Bazen tarihin derinliklerinden gelen bir kahraman olur, ülkeler fetheder. Bazen bir uzay gemisi kaptanı olur yeni gezegenler keşfeder. Kimi zaman ünlü bir futbolcu olur goller sıralar. Kimi zaman bilim adamı olur, buluşlar yapar. Böylece gelecekteki gerçek yaşamına hayallerle, düşlerle hazırlanır.

Çocuklar, okudukları masalların kahramanlarıyla kendilerini bir tutarlar. Onunla özdeşleşir, okudukları masalı kendileri yaşıyormuş gibi düş kurarlar. Çocukların birer masal kahramanı olarak gerçekleştirdikleri düşsel yaşayışlar; bilinçaltılarında okuyup dinledikleri masalın içeriğiyle örtüşen birikimler oluşturur. Bu birikimler çocuğun benliğine yansıyarak yaşamı boyunca önemi hiç de azımsanmayacak etkiler yaratır. İşte bu yüzden masallar çocuk kişiliğinin gelişmesi açısından çok önemlidir. Bizler, ana baba ve eğiticiler olarak bu etkilerin olumlu yönde olduğundan emin olmalı, çocuklarımıza doğru masallar anlatmalı, doğru romanlar okutmalıyız.
Psk. Tuncel Altınköprü
(Psikoloji, eğitim ve çocuk edebiyatı alanlarındaki kitapları: Hayat, Genç Hayat ve Çilek Yayınevlerinde yayınlanmaktadır.)